Güven Sorumluluğu Kavramı - Garantörlük ve Reklamlarda Kullanılan “Güvencesiyle” İfadesinin Sonuçları

Güven Sorumluluğu Kavramı - Garantörlük - Kat Karşılığı Sözleşme ve Reklamlarda Kullanılan “Güvencesiyle” İfadesinin Sonuçları

Hukuk Genel Kurulu’nun 16.05.2019 tarihli, 2019/221 E. - 2019/575 K. sayılı kararı

"...

Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’nda yer alan, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği kabulüne dayanır.

Bu sorumluluğun varlığından söz edilebilmesi için güvenin haklı ve korunmaya layık olması, karşı tarafça yaratılan güven hissi nedeniyle hareket ettiğini ileri süren kişinin de dürüst olması gereklidir.

Kusur sorumluluğu hâllerinden sayılan bu kavram herhangi bir sözleşme ilişkisinin varlığını gerektirmediğinden taraf iradesinden bağımsız bir sorumluluk sebebi olduğu gibi (Canaris, Claus – Wilhelm, Ansprüche wegen “positiver Vertragsverletzung” und “Schutzwirkung für Dritte” bei nichtigen Verträgen, Zugleich ein Beitrag zur Vereinheitlichung der Regeln über die Schutzpflichtverletzungen, JZ, 1965, s. 479- atıf yapan; Durak, Y.: Güven Sorumluluğu ve Culpa In Contrahendo, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.25, S.1, 2017, s. 242) sözleşmeye taraf olmayan üçüncü bir kişiyi bir anlamda borç ilişkisinin tarafı hâline getirerek borç ilişkilerinin nispiliği kuralını da genişletir mahiyettedir.

Borçlar hukukunda egemen olan sözleşmelerin nispiliği kuralı gereğince borç ilişkilerinden doğan alacak hakkının aynî haklarla kişilik haklarının aksine, hukuki nitelikleri itibariyle nispi bir hak olması, daha açık anlatımla alacaklının bu hakkı sadece borçluya karşı ileri sürebilmesi anlamına gelir ve üçüncü kişiler, borç ilişkisi ile ilke olarak borç altına girmedikleri, bir hak kazanmadıkları için, bu hakkın onlara karşı ileri sürülebilmesi, kural olarak mümkün değildir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b. Ankara 2017, s.18). Ne var ki hukuki ilişkilerdeki nispilik mutlak bir kural olmayıp, bu ilişkinin üçüncü kişilere de etkili olmasını sağlayan kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan istisnalar söz konusu olabileceği gibi yukarıda da değinildiği üzere kimi durumlarda sözleşmeye taraf olmayan kişinin yarattığı görünüş de bu sonucu doğurabilecektir.

Alman Medeni Kanunu’nun (BGB) 311. maddesinde “üçüncü kişinin, özellikle karşı tarafa önemli ölçüde bir güven vererek sözleşme müzakerelerini ve sözleşmenin meydana gelmesini ciddi derecede etkilemiş olduğu hâllerde” söz konusu olacağı açıklanarak yasal düzenlemeye kavuşmadan daha da önce bu görünüşten doğan sorumluluk hâli İsviçre Hukukunda tartışılmış olup konu ile ilgili en önemli kararlardan biri 21.06.1994 tarihli (BGE 120 11 331) “Swissair” kararıdır.
Bahsi geçen kararda Federal Mahkeme yapılan reklamlarda toplum nezdinde ticari faaliyetleri ile takdir kazanmış bir şirketin umumu karşı oluşturduğu bir güven, bir hukuki görünüşün varlığı ile bu görünüşe inanan ve güvenen kişilerin haklı güveninin korunacağı, bu nedenle meydana gelen zararlarından Swissair’in de sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Türk Borçlar Hukuku uygulamasında da yasal düzenlemesi bulunmayan bu sorumluluk hâli son dönemde yargı kararları ile tartışılmış ve kabul görmüştür.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.05.2011 tarihli, 2011/13-56 E., 2011/264 K. sayılı kararında davalı sıfatıyla yer alan başka bir belediye başkanlığı aynı zamanda ortağı olduğu şirketin inşa edeceği devre mülklerle ilgili olarak, şirket yetkilisine belediye başkanı tarafından temsil yetkisi verilmesi, reklam ve ilanlarda projenin Belediyenin güvencesi altında halka duyurulmuş olması gibi nedenlerle yarattığı güven çerçevesinde sorumlu tutulmuştur.

Bu açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde;

Davalılar arasındaki 20.06.2006 tarihli “Kozağaç Mahallesi Kat Karşılığı İnşaat Yapım İşi” başlıklı sözleşme gereğince davalı Şirket tarafından davalı Belediyenin taşınmazı üzerinde inşa edilecek toplam 512 daireden, inşaatın yapım işi karşılığında 128 tanesinin davalı Şirkete ait olacağı kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda davalı Şirket dairelerin bir kısmını davacının da aralarında olduğu tüketicilere satmış, sonrasında davalılar arasındaki ihalenin 17.08.2011 tarihinde feshedilmesi nedeniyle davalı Şirket eliyle inşaatların tamamlanması mümkün olmamış, eldeki dava ile bu nedenle doğan zararın hem Şirket hem Belediyeden müştereken ve müteselsilen tazmini istenmiştir.

Davalı ... satış sözleşmesinin tarafı değil ise de, Kozağaç Gedavet Konutları isimli projenin reklam, ilan, broşür ve diğer tanıtım faaliyetlerinde Belediyenin ismi ve logosu davalı Şirket ile birlikte, yan yana yer almış, inşaatın Belediye ile işbirliği içerisinde yürütüldüğü açıkça vurgulanmış, bizzat o dönemin belediye başkanının söz konusu proje ile ilgili demeçleri halka duyurulmuş, inşaatın Belediyenin öncülüğünde yapıldığı pek çok tanıtım materyalinde vurgulanmış, yerel ve ulusal gazetelerde, haber sitelerinde aynı hususlar belirtilerek projenin reklamı yapılmış, Belediyenin internet sitesinde dahi projenin kendilerinin öncülüğünde inşa edileceği bildirilmiş, inşaatın açılışında bizzat Belediye Başkanı yer almıştır. Tüm bu hususlar proje ile ilgilenen alıcılarda inşaatın Belediyenin güvencesi altında yapıldığı hususunda haklı ve korunmaya değer güven oluşturduğu açıktır. Davalı ... tarafından diğer davalı yüklenici Şirket’e tanıtım materyallerinde belediyenin isminin kullanılmaması yönünde ihtarlar gönderildiği, bu nedenle sorumluluklarının bulunmadığı savunulmuş ise de, bu yönde kamuoyuna yapılmış herhangi bir bilgilendirme mevcut olmadığı gibi, tam tersine yalnızca ilan ve broşürler değil pek çok iletişim platformunda da Belediyenin desteğinin varlığı benimsenmiş, Belediyeye ait bilboardlarda ve çöp kamyonlarında dahi, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereği Belediyeye ve davalı Şirkete düşecek daireler arasında hiçbir ayrım gözetilmeksizin, projenin Belediye-Şirket işbirliği ürünü olduğu görüntüsü yaratılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, sözleşmenin nispiliği ilkesi gereğince Belediyenin sorumluluğuna gidilemeyeceği, aksi yöndeki bir kabulün arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri uygulamasına aykırı düşeceği, Belediyenin kendisine düşecek dairelerin satışı için reklamlarda yer aldığı, garantörlüğünün bulunmadığı, bu nedenle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme kararının bozulması gerektiği yönündeki görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Sonuç itibariyle yerel mahkemenin satış sözleşmesinin davalı Şirket tarafından ifa edilememesi nedeniyle diğer davalı Belediyenin güven sorumluluğu gereğince davada sıfatının bulunduğu yönündeki direnme gerekçesi usul ve yasaya uygun olup yerindedir."

 

Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 02.12.2021

 

Kadir Uyanık

Av. Kadir Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Ticaret Hukuku alanında yüksek lisans eğitimi görmektedir. Çalışmalarını Ticaret Hukuku ve Şirketler Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır.