SGK Borçlarından Sorumlulukta Haklı Neden: Temsile Yetkili Olmamak Haklı Neden Sayılır Mı?

1- SGK Borçlarından Sorumluluk

Temsil yetkisi olmamasına rağmen anonim şirketlerde salt yönetim kurulu üyesi olanların da şahsi sorumluluklarının bulunduğu şu yazımızda detayları ile anlatılmıştı. Söz konusu sorumluluk sadece şirketin SGK prim borçlarından ibaret olduğu, idari para cezalarını kapsamadığı da şu yazımızda anlatılmıştı. SGK borcundan şahsi sorumluluktan kurtulmanın tek yolu “haklı nedenin” varlığıdır. Diğer bir deyişle, şahsi sorumluluğu bulunan yönetim kurulu üyesi, primlerin ödenmemesi için haklı nedenlerini ortaya koymadıkça, borçtan kurtulamayacaktır. Haklı neden sayılabilecek haller şu yazımızda incelenmişi. Yine uygulamada “temsil yetkisinin mevcut olmadığı” ve özellikle “primlerini ödemek yetkisi ve imkanının mevcut olmadığı” şeklinde savunmalara yapılarak bu gerekçelerin “haklı neden” teşkil etmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Bu görüşe katıldığımızı ve şirketin banka hesaplarını yönetmek noktasında fiili imkansızlık içerisinde bulunan bir kimsenin bu savunmalarının haklı neden kapsamında değerlendirilmesi ve şahsi sorumluluğunun bulunmadığına hükmedilmesi gerektiğini belirtmeliyiz.

2- Temsil Yetkisinin Bulunmaması ve Haklı Neden Savunması Hakkında Yargıtay Kararları

SGK borçlarından şahsi sorumluluğu düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinde haklı neden kavramına yer verilmiş ise de hangi hallerin haklı neden teşkil edeceği düzenlenmemiştir. Bu nedenle her somut dosyada haklı neden savunmalarının somut dosya özelinde değerlendirmeye alınması gerektiği Yargıtay’ın güncel kararlarında sıklıkla ifade edilmektedir[1]. Yargıtay güncel bir kararında, temsil yetkisinin mevcut olmaması halinin fiili imkansızlık yarattığını ve bunun haklı neden teşkil edeceğini kabul etmiştir[2]. Kararda: “…primleri yatırmasının mümkün olmaması nedeniyle, haklı nedeninin varlığının kabulü ile davasının kabulüne dair karar verilmesi gerekirken…” ifadesine yer verilmiştir. Yine güncel bir kararda temsil yetkisinin mevcut olup olmadığının araştırılması ve temsil yetkisinin yokluğu halinde bunun bir haklı neden sayılması gerektiği yönündeki savunmalara itibar edilmesi gerektiği ifade edilmiştir[3]. Kararda çok açık bir şekilde: “…davacının mali konularda yetkisinin olmadığının tespiti halinde bu durumun davacı yönünden haklı sebep kabul edilmesi gerektiği bilinmeli…” ifadesine yer verilmiştir. Bahse konu ilk karar dernek yöneticiliğinden kaynaklanan sorumluluk kapsamında, ikinci karar şube müdürlüğünden kaynaklanan sorumluluk kapsamında tesis edilmiştir. Özellikle şube müdürlerinin sorumluluğu değerlendirilirken temsil yetkisinin mevcut olmaması açıkça haklı[4] neden[5] sayılmaktadır[6].

Fakat anonim şirketlerde temsil yetkisi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri bakımından inceleme yapıldığında, temsil yetkisinin mevcut olmaması ya da mali konularda icrai yetkilerin mevcut olmaması tek başına haklı neden kapsamında görülmemektedir. Yargıtay uygulamasının bu yönde olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.

Sonuç Olarak

Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen mali konularda karar alma yetkisi bulunmayan, icrai davranışlarda bulunma, ödeme yapma ve sair imkanı bulunmayan üyelerin şahsen sorumluluğu mevcut ise de fiili imkansızlık halinin şahsi sorumluluğun kaldırılması için haklı neden kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönündeki savunmalara katılıyoruz. Şube müdürlerinin, dernek yöneticilerinin ya da şirketin yönetim kurulu üyesi olan şirketi temsilen görev alan kişilerin şahsi sorumluluğu değerlendirilirken bu husus Yargıtay tarafından dikkate alınıyor ise de yönetim kurulu üyeleri bakımından haklı neden kapsamında değerlendirme yapılmamaktadır. Limited şirket müdürleri bakımından zaten salt müdürler kurulu üyeliğinin sorumluluk için yeterli olmayacağı, üst düzey temsilcilik sıfatının aranacağı şu yazımızda ifade edilmişti. 

Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 30.03.2023

 

 

[1] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.11.2019 tarih ve 2016/17400 Esas - 2019/9195 Karar sayılı kararında: “…Haklı nedenlerin neler olduğu konusunda, 5510 sayılı Kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği, her bir davadaki özel koşullar ile hukuki ve maddi olayların özelliklerine göre mahkemece belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken; diğer yasalardaki düzenlemelerden yararlanılmalı ve bilhassa Sosyal Güvenlik ilkeleri göz önünde tutulmalıdır....”

[2] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.11.2021 tarihli, 2020/11563 E. - 2021/14315 K. sayılı kararında: “O halde, davalı Kuruma yatırılması gereken primler bakımından gerek 14.04.2012 tarihli karar ile gerek de 15.10.2012 tarihli karar ve sonrasında kuruma karşı herhangi bir temsil ve ilzam yetkisi olmayan davacının, primleri yatırmasının mümkün olmaması nedeniyle, haklı nedeninin varlığının kabulü ile davasının kabulüne dair karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

[3] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.11.2021 tarihli, 2021/4992 E. - 2021/13271 K. sayılı kararında: “…üst düzey yönetici veya yetkilisi ile kanuni temsilci olarak sorumlu olup olmadığı tespit edilmeli, davacının mali konularda yetkisinin olmadığının tespiti halinde bu durumun davacı yönünden haklı sebep kabul edilmesi gerektiği bilinmeli, elde edilecek sonuç değerlendirilmek suretiyle karar verilmelidir.”

[4] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.09.2018 tarihli, 2016/7187 E. - 2018/7009 K. sayılı kararı.

[5] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.10.2018 tarihli, 2016/8687 E. - 2018/7739 K. sayılı kararı.

[6] Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 05.04.2021 tarihli, 2020/4423 E. - 2021/4685 K. sayılı kararı.

Kadir Uyanık

Av. Kadir Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Ticaret Hukuku alanında yüksek lisans eğitimi görmektedir. Çalışmalarını Ticaret Hukuku ve Şirketler Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır.